Her yaş çocuğunun o yaşa özgü belirli davranışları olduğu da bilinen bir gerçektir. İki yaş çocuğu, dört yaş çocuğuna hiç benzemediği gibi, dört yaş çocuğu da. Sekiz yaş çocuğundan önemli özellikleriyle ayrılmaktadır. Çocuk ruh sağlığında önemli bir nokta, her yaşa has ruhsal gelişim özelliklerinin iyi bilinmesi ve ayırt edilmesidir. İnatçılık dönemindeki bir çocuğun annesi, bu dönemin o yaşa özgü normal ve geçici bir dönem olduğunu bilse; benim çocuğum sorunlu diye paniğe kapılmaz. Ayrıca bu dönemin çocuğun özerkliği ile ilgili bir dönem olduğunu öğrenmiş olsa, çocukla zıtlaşmayacak, çocuğun inadını kırmaya çalışmayacak, kendisi huzurlu, çocuk da rahat olacaktır. Çocuğa inadını kırmak yönünde yapılan baskı, çocuğun bu gelişim dönemini aşmasına engel olacaktır. Bu dönemde sağlıklı gelişmesine olanak verilmeyen çocuk erişkin yaşamında inatçı, tutucu ve bencil bir kişilik sergileyebilecektir.
Çocuğun duyguları hızlı iniş ve çıkışlar gösterir. Ağlamaktan gülmeye, sevinçten kızgınlığa bir anda geçebilir. Duygusal tepkilerini sözden çok davranışları ile ortaya koyar. Çünkü kelime haznesi daha buna yeterli değildir. İsteği yerine getirilmediğinde ağlar, ayağını yere vurur, hatta kendini yere atar, giysilerinin kirleneceğini düşünmez. Sözle anlatmakta zorlandığı duygularını yaramazlık, hırçınlık, huysuzluk yaparak açığa vurur.
Küçük çocuklar canlı-cansız ayırımı yapamazlar. Onlar için oyuncaklar, çevredeki eşyalar canlıdır. Başını veya ayağını vurduğu bir şeyi döver ve bunu annesi de yaptığında ağlamasını, keser.
Çocuk büyüsel düşünceye inanır. Kafasından geçirdiği her şeyin ve her söylenenin gerçek olabileceğini sanır Örneğin, kardeşinin ölmesini istemişse, tesadüfen kardeşi de ertesi gün hastalanmışsa, bu olaya kendisinin sebep olduğuna inanır Bu büyük bir korkuya kapılmasına neden olabilir.
Çocuklar korku ve kaygılarını abartılı yaşarlar. Bu olay, gerçeği değerlendirme yetilerinin zayıf oluşuyla ilgilidir. Çocuklar anne babadan ayrı kalmaya hiç katlanamazlar. Uzun süreli ayrılıklar çocuğu tedirgin eder ve sarsar. Bir anne baba seyahate çıkıp, çocuklarını büyükanneye on günlüğüne bırakıp, döndüklerinde çocuğun hırçın, ağlayan, uyuma konusunda zorluk çıkaran bir hale geldiğini görmüşlerdir. Bir başka aile düzgün cümlelerle konuşan üç yaşındaki çocuklarını bakıcıya bırakıp, bir haftalığına gidip döndüklerinde çocuğun hiç konuşmadığını fark etmişlerdir. Bu durumlarda, aileden ayrı kalınan süre arttığında, çocukta kekelemenin başladığı sık görülen örneklerdendir Çalışan anneler ise çocuklarını bazen köyde ya da başka semtte oturan büyükanneye bırakmaktadırlar. Çocuk yalnızca hafta sonları anne babasıyla kalabilmektedir. Hatta bazen işleri olduğunda, hafta sonu bile anne babasını görememektedir şu iki durumda da çocukta sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Çocuğun kişilik gelişiminde ve ruhsal yapısında ortaya çıkabilecek sorunlara ortam, hazırlamamak için örneğin büyükanneye bırakılan çocuğun iş dönüşü baba ya da anne tarafından zorunlu durumlar dışında kendi evine alınması sağlıklı olacaktır. Ayrıca iki çocuk varsa, anne birini almakta, diğerini yine büyükanneye sanki temelli veriyormuş gibi bırakmaktadır. Bu durum çocuklardan birinin "Beni sevmiyorlar, istemiyorlar, attılar" diye düşünmesine sebep olabilmekte ve her iki çocuğun da ruhsal sağlığında olumsuz etkiler yapabilmektedir. Yanına bırakıldığı büyükler tarafından " sen bizim çocuğumuz oldun" şeklinde bir mesaj da verilirse, bu durum çocuğun kaygılanmasına sebep olabilmekte hatta onu bir ikileme düşürebilmektedir. Bu da onun kimlik gelişimini. Benlik saygısını, kendine güvenini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Ancak, çocuklar yukarıda sayılan tüm bu olumsuz etkilere maruz kalsalar bile, yeni durumlara kolay uyum sağlayabilirler. Çocuk, hiçbir şeyden anlamaz, bilmez, aklı ermez şeklindeki düşünce tamamıyla yanlıştır. Çocuk şimdi duyar, biraz sonra unutur düşüncesi de doğru değildir. Çocuklar duygusal iniş-çıkışları fark ederler. Özellikle, annenin huzursuzluğunu, mutsuzluğunu rahatlıkla sezerler. Annenin huzursuzluğunu sezen çocuklarda, huysuzluk ve huzursuzluk davranışları gözlenebilmektedir. Bu çocuklarda ağlama, öfke nöbetleri, beslenme ve uyku problemleri ortaya çıkabilmektedir. Hatta bebeklerde bile bu tepkilere rastlanabilmektedir.
Çocuklar aileyi etkileyen üzücü olaylardan tüm aile bireylerinden daha fazla etkilenmektedir. Bu olumsuz etkiler sonucu; huysuzluk, huzursuzluk, davranış bozuklukları, yeme ve uyku problemleri gösterirler. Boşanmalar ve aile kavgaları çocuğun ruh sağlığını tehdit eden durumlardır. Ancak, bu durumların çocuklardan saklanması da sakıncalıdır. Kendisiyle konuşulmayan çocuk, bilinmeyene karşı korku, kaygı ve panik yaşar, hatta çocuk, "büyükler bana söyleyemediklerine göre durum sandığımdan daha kötü" diye düşünür.